evet erasmusa geldim evet yabancı bir ülkedeyim ve evet bir blog'um ve facebook'um var. ne yapacağımı bilmiyorum ama neler yapmayacağımı çok iyi biliyorum : )
1- Madem erasmustayım ve hem de Prag'a geldim niçin hemen fotoğraf çekilip facebook'a koymuyorum.
bu işe çok gülüyorum ya. bir görmemişin hali söz konusu sanki. fransa'ya mı gittin hemen eiffel'in önüne, italya'ya mı gittin hemen pisa kulesi'ne git fotoğraf çekil. öyle fotograflara denk geldim ki adam yediği mcroyal menunun fotografını çekmiş koymuş. e aynısı türkiye'de de var : ) hamburger yani ne kadar farklı olabilir ki. hayır bir de öyle bir dönem ki bu, tanıdığım herkes hemen hemen erasmusta. herkes başka bir ülkede okucak bir dönem, yani avrupa'ya açılan çılgın türk triplerine girip bunu an be an belgelemek ve hatta sergilemek komik yahu.
bir kültür elçisi sanmak kendini. sanki türkiyeden o gittiği ülkeyi tanıtmak, fotograflarla oranın turistik yerlerini biz halka aktarmak için gönderilmiş bir kültür bakanı.
elbetteki benim de fotograflarım olacak ama ben kendi adıma ''an'a tanıklık eden, ruhu olan'' fotografları tercıh edıcem. yoksa öbür türlüsünü herkes google images'tan bulur : )
2-Madem erasmustayım niçin erasmuslu arkadaşlarımla takılıp sürekli bira içmeyim ki.
içmem. içerim de abartmam. çünkü bira sevmem. ne gerek var göbegimi daha da buyutmeye. hem zaten daha tanısmadıgım erasmuslu arkadaşlarımla(!) anlaşamayacagımdan adım kadar eminim. yeah I am still fuckin'cool teenage boy : )
3- Madem erasmustayım niçin blog'uma bir Prague Guide'mışçasına yazılar yazmıyım.
yazmam. yazamam çünkü, çok sıkıcı. burada kaldığım süre içerisinde eminim ki burada görmediğim bir sürü önemli müze, saray, han, hamam olacak. ben sevmiyorum turistik gezileri. o şehri hayatın günlük akışında yaşamayı seviyorum. hım bir de küçük bir detay, anlatsalar da o kadar çok şeyi ingilizce hayatta anlayamam sanırım, şimdilik!
4-Madem erasmustayım neden yabancı birine aşık olmuyorum.
olmam. Kendi yurdumda vatanımda olamadım burda mı olucam. Sonra arada yollar, gitmek, gelmek. Böyle detaylar içerdiği için ilişkiyi dünyanın en tutkulu ilişkisi sanmak... Hiç gerek yok
5-Madem erasmustayım neden döndüğümde ben aslında avrupa'da yaşamak istiyorum tribine girmeyeyim ki
girmem. çünkü başından bile bile gittim, bu sürecin sınırlı ayları kapsadığını biliyorum. hem zaten çoğu kişi erasmusa gidiyor. özel değilim yani. kimse değil : ) O yüzden döndüğümde ''Siz türkler'', ''Ah ben Avrupalardayken'', ''Yapamıyorum bu ülkede yapamıyorum'' sözlerini kimse benden duymayacak. Erasmus depresyonunu kimi insanlar tarafından haklı gerekçeleri olabilir ama ben başıma geleceğini pek sanmıyorm. aslında kendime Efecan'ı örnek alıyorum, örnek almıyorum da çok takdir ediyorum. tanıdığım en aklı selim, en keyifli, bu zamanı en faydalı geçiren kişiydi kendisi. umarım benim de zamanım aynı tatta geçer
to be continued !
madem erasmustayım...
23 Eylül 2009 Çarşamba
written by oğul. an: 10:34 3 reaksiyon
cümle içinde kullan: prague
how I met your Prague
Herşey lise yıllarında herkesin kendine bir ülke seçip ona tutku duyma trendi ile başladı. Elbette ki bu trendi benim gözümde Ezgi başlatmıştı. Finlandiya'ya gitme, orada yaşama tutkusu bende bir özenti yaratmıştı. Ben de kendime İzlanda'yı seçtim. O zamanlar Bjork dinliyoruz tabi. Gülben Ergen'den Bjork'e geçmek biraz sancılı ve şizofrenik bir durumdu:) Ama elbette ki çok kısa bir süre sonra İzlanda'da sıkılacağımı farkettim. Ben de yeni ülke arayışlarına girdim. O sıralarda Pelin de macera dolu Amerika'ya gitmişti. Benim de tutkuyla bağlandığım bir ülke olmalıydı. ''Sırt çantamı omzuma takıp umarsızca yollara düşmeliydim.'' ( ah şu ergenlik) En sonunda kendime Prag'ı uygun gördüm. Nerden, nasıl hiç hatırlamıyorum. Sanırım telaffuzu çok hoşuma gitti. öss sınavının benim için bir hezimetle sonuçlanmasının ardından babam bana bir jest yaparak beni o çok sevdiğim Prag'a tatile göndermeye kaar verdi. Ancak o zaman avrupa birliği ütesi olmayan çek cumhuriyeti babamla aynı fikirde değildi. vize alamadım. ergneliğinin son demlerini yaşayan oğulcan tripten tribe girdi tabi.''zaten bu dünyada herşey bana karşı'' diye. Sonra üniversite, istanbul derken arada kaynadı. Kaynamadı da içe atıldı. Sonra doğumgünümde Cansu ( ah cansu ) bana süper bir hediye verdi. Eski tahta bir valiz ve içinde prag'a dair bir sürü şey. Afişler, broşürler, sergi biletleri, harita, kronlar, daha neler neler. Kimse bilmez ama ben o valizi aldıktan sonra iyiden iyiye kafaya koydum gitmeyi. Cansu'nun hediye ettiği valizi epey ödevlerimde kullandım bu arada. Hazırlıktayken Prag sunumu yaparken, 2. sınıfta title sequence çekerken. Ama en güzeli bugün yolumu Cansu'nun hediye ettiği valizin içindeki harita ile buldum. Mutlu oldum.
written by oğul. an: 10:13 1 reaksiyon
cümle içinde kullan: prague
sonbahar arkadaşları
11 Eylül 2009 Cuma
yabancı müzikte asla iddiam yoktur. ama son zamanlarda gerçekten içimden türkçe müzik dinlemek gelmiyor. bir gün bunun olacağını biliyordum. bir gün gerçekten yabancı müzik dinlemek isteyeceğimi biliyordum. ergenlik dönemimde '' ben türkçe müzik dinlemiyorum yalnıııııız'' triplerine girip rol yapmama hiç gerek yokmuş : )
seviyorum artık, hem de gerçekten içimde öyle geliyor.
hatta bazı grupları o kadar çok seviyorum ki, yeni albüm yayınlayacaklarını öğrendiğim zaman seviniyorum bile. (bu duygu sadece ezgi'ye has sanırdım. çünkü bizim çevrede yabancı müzik dinleme özelliği ona aitti) 5 yıl aradan sonra Kings of Convenience yeni albüm çıkarıyor. (ne kadar ben yabancı müzik dinliyorum artık abi desem de hala 'convenience' yazarken zargan'a giriyorum. türevleri için bkz. convinience, convence, convience...) bu muhteşemlerin albümünden ilk şarkıyı ( mrs. cold )en sevdiğim ay olan eylülde dinledim. öyle pek zevkten dört köşe olmadım ama albüm için umutla doldum. albüm tam da ben prag'ta iken çıkacak, yani ben albümün şarkılarını herşeyden çok uzakta, belki de olmak istediğim yerde ama kesinlikle yalnız dinleyeceğim. sonbahar'da verilebilecek en güzel hediyeydi bu. depresif bir kişiliğim olmamasına rağmen seviyorum eylülde depresyona girmeyi, çok kaliteli oluyor çünkü. sırtta depresyon hırkası, kulakta illa ki kings of convenience şarkıları ( özel bi'tercih yapmka gerekirse know how) bence bu muhteşemler sayesinde depresyonun kalitesi kesinlikle artıyor. ben de en kısa zamanda artık prag'a gidip hayatımın en zevkli depresyonunu bu muhteşemlerle geçirmeye hazır hissediyorum artık
kendimi.
ps: albüm kapaklarını çok ama çok beğendim. günün en sevdiğim saati; akşam üstü. bir naiflik, bir huzur. son 1 ayda biri ruh halimin fotoğrafını çekmek isteseydi, pekala bu fotoğrafı çekebilirdi. kendimi erlend'ın yanına ışınlamam ya da photoshop'lamam an meselesi : )
written by oğul. an: 17:00 2 reaksiyon
yeni yayın dönemi
canım yeniden yazmak istedi. bu kişisel blog olayının en güzel tarafı canın istediğinde yazmak/yazmamak. belki sonra yine istemez, üşenirim. daha sonra herşeyi ama herşeyi yazasım gelir. bilmem. sonuçta bir gazeteye ya da dergiye günlük yazı yetiştirmiyoruz ya. büyüdükçe ''canın istediği şey''leri yapma konusunda daha da özgürlüğünü kaybediyor ya insan, en azından bu kalsın diyorum ben.
written by oğul. an: 16:51 0 reaksiyon