yazmam gereken 6876857686 tane essay, izlemem gereken 536 film ve okumak gereken 1 adet kitap var. 2 hafta içinde hem de. ingilizce bir essayi yazmamın 1 hafta olduğunu düşünürsek sıçtım. ve hala harekete geçmemem, inatla blog falan yazıyor olmam da bu konuda ne kadar tembel olduğumun kanıtı. prag'taki son haftalarım ve ben bu haftalarımı bilgisayar başında essay yazarak geçirmek zorundayım malesef. aslında türkçe olsalar, bitmişti bile(!) ingilizce olması daha bir üşendiriyor beni. ayrıca sonbahar nedeniyle günde 10 saat uyusam da her saatbaşı uykum yine geliyor. işte bu yüzden Amedeus'u bir türlü bitiremedim mesela. 3 saat film abi, benim izlmeme eşiğimin çok üstünde bir saat. Benim maksimum limitim 20 dakika (bir bölümlük Friends süresi) 21. dakikada çoktan uykuya dalmış oluyorum : / 3 saatlik filmi kaç gündür izlemeye çalışıyorum, çok da eğlenceli bir film ama hemen uykuya dalıveriyorum. sonra bir de kitap var. R.U.R (Rossum's Universal Robots), bu kitabı okuyup Çek tarihi ile ilişkilendirip 3 sayfalık bir essay yazmam lazım. Allahtan evdim kitabı (kitap dediysem aslında tiyatro oyunu), literatürde 'robot' kelimesi ilk defa bu eserde geçmiş. R.U.R'dan sonra robot kelimesini kullanmaya başlamış insanlar. Çok güzel cidden ama, sözlükle kitabın başına oturmaya çok ü-şe-ni-yo-rum.
bakalım burdaki notlarım ne olacak, geçebilecek miyim derslerden gerçekten merak ediyorum. geçmem lazım, zaten zar zor gönderdiler okuldan bir de orda başarısız mı oldun sen dedirtmek istemiyorum bir takım değerli(!) hocalarıma. (kızıl saçlarından sen sorumlusun) ama bir ders var ki, ondan geçebilmem hayatta mümkün değil, drop etme şansım var gerçi, ama drop edersem bu seferde 10 sayfalık essay yazmam gereken dersi drop'layamıcam. bu durumda panik olup hemen yazmaya başlamam lazım di mi, yok, ben şimdi küçük bir gezintiye çıkıcam. son güne kadar zaman var nasılsa ! ( bu nasıl bir mantık)
erasmus öğrencisi
28 Kasım 2009 Cumartesi
written by oğul. an: 16:12 0 reaksiyon
benimle aşık olur musun?
25 Kasım 2009 Çarşamba
bana öyle geliyor ki; yurda döndüğümde ilk gördüğüm kişiye aşık olucam. bu bir hostes olabilir, bir bagaj görevlisi olabilir ... bilemiyorum. bildiğim bir şey var 4 sene aradan sonra gerçekten aşık oğulcan'ı görmeyi özledim. artık hep sessiz sessiz sakin sakin söylüyor oğulcan şarkıları, bağıra çağıra nasıl şarkı söylenirdi unuttu. sadece bir kişiyle sevişmeyi istemek nasıl birşeydi hatırlamıyor. birisine sarıldığında içini ısıtan o duygudan uzun zamandır haber alamadı. çok seyrek birini sevdiğinden, sevdimi tam sevecek biliyor ama kendini kaybetmekten korkmuyor bu sefer. 4 senedir onu elegeçiren kariyer-akıl-mantık üçgeni bile izin verdi ona, aşık olsun azıcık sudan çıkmış balığa dönsün iyi gelir diyorlar. oğulcan'sa aşık olmadan önce belki de aşık olmayı yeniden öğrenmesi gerekiyor. çok uzun zaman geçti. insanın aşkı en deli dolu yaşadığı zamanlar 18-19-20-21 yaşları ... benim pas geçtiğim yıllar. pişman mıyım? hayır ama bir aşk molası vermek istiyorum. ve biliyorum sırf ben öyle istediğim için bir 4 sene daha böyle geçecek, saklanacak. ama aşkın bilmediği bir şey var, ben ebe olmayı hiç sevmem.
(ay yine rest çektim aşka, triplere gel, ebe olmayı sevmezmiş. ama haklılık payı var. bir kaç dakika önce hayatımdaki en büyük (tek taraflı) aşk hikayesinin kahramanına mesaj atacaktım dinlediğim şarkıların* etkisiyle. ''ne vefasızsın sen, insan bir sorar nerdeyim, nasılım, iyi miyim'' temalı. fakat o kadar kolay oldu ki 'cancel'a basmak. o kadar kolay oldu ki ''olmasa da olur'' demek. yıllar önce okuldan sonra eve gittiğimde onu aramamk için elinin her yerine ''onu aramıcaksın, aramamalısın'' yazan ama buna rağmen yine dayanamayıp onu arayan ben miyim dedim. oğulcan'ın bu yeni hali nasıl aşık olacak hiç bilemiyorum. neyse bir 4 sene sonra görürüz belki)
*senin tenin sıcak
benim içimde bir kedi
yumdu gözlerini: ''işte aşk '' dedi
Bülent Ortaçgil, teninle konuşmak
written by oğul. an: 03:47 1 reaksiyon
korkunç tilbe
nerden aklıma geldi bilmiyorum ama ben yıldız tilbe'yi çok seviyorum. çok doğal, çok esaslı buluyorum. hakkındaki şehir efsanelerine bayılıyorum. hani sezen aksu'nun üzerine jeep sürmüş ya... yapmıştır :) ellerine sağlık. sezen aksu'yu öldürse ne komik olurdu ama. bi rivayete göre de sezen aksu barındırmamış yıldız tibe'yi müzik dünyasında. kendi söz ve müziğini yapan başka bir şarkıcı yoktu o zamanlarda, bir tek sezen vardı. bir tane daha olmasını istememiş, yıldız kontrolden çıkınca da, o herzamanki önemli bağlantılarını devreye sokmuş diyorlar. ama pek susmuşa benzemiyor yıldız. tamam belki bir star değil ama hala var. kaç kez düştü, dibe vurdu, pavyonlardan yükseldiği sahnelerden yine pavyonlara düştü bir ara, ama toparladı, sonra yine bozdu... bir şekilde savaşını devam ettiriyor hep, arkasını kimseye dayamadan. yıldırım türker gibiler sevmez yıldız tilbe'yi, fazla lümpen gelir ona, ertuğrul özkök'se o meşhur i-pod'unda norah jones'a yer bulur, lady gaga'ya yer bulur ama yıldız'a bulamaz. gençler ise arabesk derler, yıldız tilbe dinlemeyi ismail yk dinlemekle eş tutarlar. bu yüzden kimse önünde saygıyla eğilmez. ama aslında en çok saygıyı yıldız hakeder. kendi olduğu için, rol yapmadığı, kaç kez düştüğünü unutup her seferinde doğrulduğu için, el adamı* diye bir şarkı yaptığı için.
keşke yine eskisi gibi şarkılar yapsa, söylese. biz de dinlesek, yeni nesil de yıldız tilbe'nin dalga geçilecek bir figür olmadığını bilse. ama yok yapmaz, içinden gelmiyorsa artık yapmaz. ben ve benim gibiler de eski şarkılarını açarız bir gece, dünyanın neresinde olursak olalım efkarlanırız.
yıldız tilbe'yi bu kadar çok sevmem, belki de hayatımın hatırladığım en güzel günlerine eşlik etmesinden. ilkokuldayım, ilkokul 3. sınıftaydım. annem çok çok hastayken kaldığım ''anneannem ve kızları'' evinden sadece bir kız kalmıştı. en deli olanı:jale. benim favori teyzemdi. cuma, cumartesi günleri onda kalırdım. süper baba'yı izlerdik atv'de, sonra da meltem cumbul bir show yapıyordu taklitler falan ( meltem cumbul o zamanlar şimdinin ece erkeni gibi birşeydi, londralı takılmıyordu) teyzemin arkadaşları geliyordu, biz onlara gidiyorduk. ilkokulda bekar gençlerin hayatlarının içindeydim. pek bir havalı, pek bir çılgın bulurdum hayatımı o zaman. teyzemi süper babadaki elif'e, kendimi de zeytin'e benzetirdim. o zamanlar beyoğlu'nu bilmezdim ama ikimizi en çok beyoğluna yakıştırırdım, şimdi nedense bir tuhaf baktığım arka sokaklarına. çılgındı benim teyzem, saçını falan kazıdığı için, kendi kendine dövme yaptığı için, yalnız yaşadığı için hep hayranlık duyardım ona. bana aksoydaki o minik evin minicik mutfağında yemek yaparken yıldız tilbe'nin aşkperest albümü çalardı. (yıldız'ın pop söylediği son albüm) ikimiz var gücümüzle şarkılara eşlik ederdik. a bre oğlan daha 9 yaşında ne diye içli içli söylerdin ''dayan yüreğim dayan gün gelir acılar ezberlenir, iyileşir zamanla yaran''
zaman çok çabuk geçiyor. teyzem evlendi, çocuğu var ilokula gidiyor, artık hiç çılgın değil. yıldız epey değişti, şarkı sözleri tuhaflaştı, yaşadığı aşklar arabeskleşti ve o ne yaşadıysa onu yazdı. ben de 9 yaşında değilim, 22 olucam yakında. sık sık 9'a eksilmek isteyen bir 22. dönmek imkansız tabi ama o günleri yaşatmak mümkün. işte bu yüzden her zaman bir şeyin hayalini kurmuşumdur. pek kimse bilmez ama ben büyüyünce, büyük adam adam olunca o evi alıcam ve o evden yine yıldız şarkıları yükselicek.
*saçlarımın boynuna geçti ipek sicim
gömleğinin bir kolunu darağacı belledim
bir ucu sen paslı makasın bir ucu bendim
sığ yüzüne kapattığın saçlarımı kestim
nokta
ps: Yıllar önce Sezen Aksu, show'unda Yıldız'ı konuk etmiş. Ama ona Tilbe diye hitap ediyor. Belli ki yüce kraliçe(!) böylesini uygun görmüş. Aralarındaki yapay sohbet izlemeye değer :) Sezen Aksu'nun aslında antipatik bir insan olduğunun kanıtı ! :)
written by oğul. an: 00:50 1 reaksiyon
baş harfi sen
24 Kasım 2009 Salı
az önce bahar aylarında istanbul'da çekmeyi planladığım kısa filmimin zaten daha önce çekildiğini öğrendim. daha doğrusu filmin ana teması yurdumun pek popüler şahsiyeti Kenan Doğulu'nun klibinde daha önce kullanılmış. tema da şu: maske! ben de acaba bu filmi çekersem kendimi bir nevi tekrar etmiş olur muyum? zaten aylin için yaptığım videoda kullandım, e bir de kısafilm'de kullanmaya gerek var mı, ay acaba insanlar ''bu çocukta iyiki bir fikir buldu, her yerde bunu kullanıyor'' derler mi diye tasalanıp duruyordum kaç gündür. sonra bu fikrimi burda fikirlerine güvendiğim arkadaşlarıma sordum, beni mutlu eden feedback'ler aldım. bir de gizem'e danışayım dedim bu akşam.
O: Gizem, maskeli bir kısa film çeksem kendimden kopya çekmiş olur muyum ? İnsanlar bişi der mi ?
G: Kendinden değil ama Kenan Doğulu'dan kopya çekmiş diyebilirler.
DA DAN DA DAN DA DAN !
Suratle youtube'a girdim ve klibi izledim. Aman Tanrım! aklımdakilerin hemen hemen aynısı gerçekten. o an kenanın o pişmiş kelle misali yüzünü yumruklamak istedim. işin tuhafı ben nasıl bu klibe denk gelmedim. demek ki neymiş? pekala olabiliyormuş, o an sadece senin aklıma geldiğini sandığın şey, pekala daha önce yapılmış olabiliyormuş. bir de bugün Mustafa, ''konunun başı güzel de sence bu maske olayının suyu çıkmadı mı, daha önce hep kullanıldı'' dediğinde, bilmiş bilmiş ''kullanılmış olabilir ama politik anlamlarda mesela, çıkarın o maskeleri efendi, ya da maske personayı analttııjhbfbhfxx876x9x8yx....error...error....error!
Çocuk haklıymış valla, böylece çekmeden bir senaryoma veda ettiş oldum. Zaten kuşkularım vardı. Ömrümün sonuna dek hep laylaylom popcorn filmler mi çekicem ben diye düşünüp üzülüyordum. Bir an Kürt Sorunu ya da Ermenilerle ilgili bir film çekeyim dedim, sonra ''Yok o Sezen Aksu''nun işi deyip vazgeçtim : ) Sonra travestilere, hakkı yenen doğulu halka yöneleyim dedim, ''E onu zaten Mahsun yapıyor'' Ama en azından ay aşk bana gelmiyor, ben gideyim bari o zaman cavcavlığına kapılmıyor. Bu sabunköpüğü fikirlerinden başka şeylerin aklıma gelmemesinin tek bir sebebi var: Okumamak! Kitap okumamak, gazete okumamak, dergi okumamak. Burda bu konuyla ilgili bir şey yapamam (vaktim yok, bi de kağıda dokunmak istiyorum) Ama döndüğümde bu eksikliğimi tez elden gidermeye çalışıcam. İnsanlığa dair yeni açılımlar yapmayacağım kuşkusuz filmlerimde, ama en azından filmin söylecek bir sözü olmalı, ve bunu çok iyi söylemeli.
written by oğul. an: 21:21 0 reaksiyon
bir kulunu çok sevdim, o beni hiç sevmiyor
13 Kasım 2009 Cuma
bi'de beni aşk düşmanı olarak görürler. tamam bence aşk çok gereksiz ve vakit kaybı ama bazı aşklar var ki; sonuna kadar arabeskleşip bütün anını onunla geçirmek istersin. hatta sürekli üstünde olsun, tenine adeta yeni bir ten eklenmiş gibi hissetmek istersin. ama ne var ki, o seninle aynı hayalleri paylaşmaz, gözü yükseklerdedir. daha zegin birine yar olmayı kafasına koymuştur. kendini bulunmaz hint 'kumaşı' sanır. sonuç? ona sadece uzaktan bakmakla yetinirsiniz. ama bir gün, bir gün o benim olacak dersiniz, kısık sesle, kendinizin duymasına fırsat vermemek için.
written by oğul. an: 02:20 1 reaksiyon