Herşey lise yıllarında herkesin kendine bir ülke seçip ona tutku duyma trendi ile başladı. Elbette ki bu trendi benim gözümde Ezgi başlatmıştı. Finlandiya'ya gitme, orada yaşama tutkusu bende bir özenti yaratmıştı. Ben de kendime İzlanda'yı seçtim. O zamanlar Bjork dinliyoruz tabi. Gülben Ergen'den Bjork'e geçmek biraz sancılı ve şizofrenik bir durumdu:) Ama elbette ki çok kısa bir süre sonra İzlanda'da sıkılacağımı farkettim. Ben de yeni ülke arayışlarına girdim. O sıralarda Pelin de macera dolu Amerika'ya gitmişti. Benim de tutkuyla bağlandığım bir ülke olmalıydı. ''Sırt çantamı omzuma takıp umarsızca yollara düşmeliydim.'' ( ah şu ergenlik) En sonunda kendime Prag'ı uygun gördüm. Nerden, nasıl hiç hatırlamıyorum. Sanırım telaffuzu çok hoşuma gitti. öss sınavının benim için bir hezimetle sonuçlanmasının ardından babam bana bir jest yaparak beni o çok sevdiğim Prag'a tatile göndermeye kaar verdi. Ancak o zaman avrupa birliği ütesi olmayan çek cumhuriyeti babamla aynı fikirde değildi. vize alamadım. ergneliğinin son demlerini yaşayan oğulcan tripten tribe girdi tabi.''zaten bu dünyada herşey bana karşı'' diye. Sonra üniversite, istanbul derken arada kaynadı. Kaynamadı da içe atıldı. Sonra doğumgünümde Cansu ( ah cansu ) bana süper bir hediye verdi. Eski tahta bir valiz ve içinde prag'a dair bir sürü şey. Afişler, broşürler, sergi biletleri, harita, kronlar, daha neler neler. Kimse bilmez ama ben o valizi aldıktan sonra iyiden iyiye kafaya koydum gitmeyi. Cansu'nun hediye ettiği valizi epey ödevlerimde kullandım bu arada. Hazırlıktayken Prag sunumu yaparken, 2. sınıfta title sequence çekerken. Ama en güzeli bugün yolumu Cansu'nun hediye ettiği valizin içindeki harita ile buldum. Mutlu oldum.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 reaksiyon:
her şeyin kullanılacağı bi zaman vardır derlerdi de inanmazdım :)
Yorum Gönder