uzun bi'süre homeless takıldıktan sonra, diken üstünde oturduğum evden büyüdüğüm eve gelmek elbet ki bende bazı ruhsal değişimlere yol açtı. bunu zaten tahmin ediyordum ama düşünmeyi ertelemiştim. ta ki minik kuzu cansu'nun bize gönderdiği toplu mesajı okuyasıya kadar. düşünmekten kaçtığım konuyu birebir yazmıştı cansu. istanbul'a göçeli nerdeyse 3 sene olmasına rağmen hala nereye ait olduğumuzun çelişkisini yaşıyoruz hepimiz. bu da yetmezmiş gibi geçmişten hortlayan anılarla cebeleşiyoruz. cümleyi çoğul kurdum ama bu sefer ben uğraşmıyorum geçmişteki anılarla. ne tuhaf! ilk defa vakitli vakitsiz çağırdığım küçük oğul yok ortalıklarda. ne ben gelmesini istiyorum, ne de o gelmek istiyor. i-pod'umu alıp sahile gittim. hüüznlenmek, geçmişi çağırmak için bütün atmosfer hazırdı. yağmurlu bir hava, geçmişteki nice anlara ev sahipliği yapmış bir sahil, son zamanlarda dinlerken beni tuhaf bi'hüzne boğan şarkı... herşey, herşey hazırdı ama olmadı. ıhh ıhh, yok gelmedi o küçük oğul. ve buna gerçekten çok sevindim. nihayet kurtuldum. aşk deyince, aşk şarkıları deyince, insanların hissettikleri duyguları hissedebilmek için 5-6 yıl geriye gidip duruyorum hep. artık onu da yapamıyorum ve hiç üzgün değilim. elbette ki yaşanan duygular o anda kaldı, o duyguları yaşayan kendimi özledim ama artık özlemiyorum demekki. bir zamanlar yaşadığım kutsal duyguların, hala kutsal kalabilmesi için bir defter sayfasında yazılı notlar kafi artık. bunu hallettik, iyi güzel de... ceren'in söylediğini nasıl çözücem, çözümü var mı bilmiyorum.
''ben gidiyorum sanki bu şehir donuyor ben geldiğimde kaldığı yerden devam ediyor.''
gerçekten aynen öyle. halbuki annemle babamla telefonla konuşurken herşey ne kadar rahat ve güzel. ben cihangir'de laylaylom bir hayat sürerken-ki bu sene geçen seneki kadar laylaylom değil aslında, onlar burda memur olmanın gerçeklikleriyle yüzleşiyorlar, hala. benim gelişimin olumlu etkisi ancak bir gün sürüyor, sonra beni oldukça boğan/sıkan maddi konular gündeme geliyor. babamla annemi çok seviyorum. her seferinde sanıyorum ki onların hayatı da benim hayatım gibi rahat. ama her geldiğimde olmadığını tekrar tekrar anlıyorum. işin kötüsü diyecek hiçbir şey yok. 20 yaşında kocaman bir herif olarak onlara ''ya bu ay para göndermeseniz de olur, ben hallediyorum gerek yok'' diyebilmem lazım. bunu bir an evvel demek istiyorum. onlar beni zor koşullardan çıkan bir özveriyle gayet rahat yaşatırken, canlarını sıkan maddi sorunları yokedebilecek bir oğul olmanın vakti geldi de, geçiyor bile.
yuvadan uçan kuşlar (güzel öterler mi)
7 Aralık 2008 Pazar
written by oğul. an: 19:16
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 reaksiyon:
dusunecek cok daha onemli seylerimiz var sanirim artik.
eskiye ozlem duymaktansa, kendimizi bir cikmazin icinde bulmadan ayakta kalmaya cabaliyoruz.
ait hissetmek isteme yasini da geciyoruz artik. ya da dusunmekten vazgeciyoruz.
hep derim, cok da severim: "home is where the heart is."
Yorum Gönder