hep böyle olur zaten. yıllarca ilk konuşmanın nasıl olacağına dair sen provalar yap dur, yüzyüze geldiğinde ağzından bir tek mantıklı laf çıkmasın. bunlar yetmezmiş gibi bir de en çirkin halinde ol. bir kerede tarih tekerrür etmesin, orijinal olsun. ama yok, illa senaryoya bağlı kalınacak.
saçımın hangi tarafının daha çok yağlı olduğuna dair shuttle'ın camından bilimsel gözlemler yaparken, bi’hışım saygıdeğer şahıs shuttle’a bindi. ve evet tabiki oturacak yer yoktu, benim yanımdan başka. buraya kadar iyi hoş güzel de, niçin benim yanım kendimi hoş ve iyi hissettiğim anda boş olmaz? niçin ''eee bugünde şu salak şeyleri giyim, amaaaan dönüşte duş alırım'' dediğim bir günün sabahında, yıllardır gizliden gizliye platonik hisler beslediğim şahıs benim yanıma oturur? bütün bu soruların tek bir cevabu var: kader. üstelik otursa iyi, bir de benimle konuşmaya başlamaz mı. cool çocuk mu olsam, sempatik velet mi yoksa olgun sanatçı mı karar veremedim ve en sonunda hepsini birden olmaya çalıştım. sonuç : tabi ki fiyasko. olabildiğim tek şey eblek, cümle kuramayan biri. evet tam bi ''biri'' benim aksime kendisi öyle bi'şirindi ki anlatamam. ben onun konuşabildiğini bilmiyordum, konuşuyormuş hem de pek tatlı. gülünce pek güzel olmuyor hakikatten. ama ilk defa benimle konuştu, onun hayatına 12 dakika 46 saniye olsa da girdim. evet hala bir ergenin hislerini yaşayabilecek duygusal yetkinlikteyim. o derece eskilerde kaldım yani. onunla olan , ilk konuşmadan gazla ''bunu yazmalıyım'' diye blog açsam da yok yazarak da olmuyormuş !?
ben sadce mutluydum onunla konuşurken, onun hayatına dair ''ondan'' birşeyler öğrenirken. e tabi keşke şu filmi izledin mi, şunu dinledin mi sorularına hayır diye cevap vermeseydim. ya da bana ilk birşeyler sormaya çalıştığında kulağımdaki kulaklıkları çıkarmayı unutup haliyle dediklerini anlamayıp eblek eblek bakmasaydım. bunlar olmasa kuşkusuz bir şey değişmezdi aramızda ama işte...
bu shuttle'daki konuşma elbette onun hayatını değiştirmedi, benimkini de değiştirmedi. onu silme çalışmalarıma tam gaz devam! onla olan ilk dialoglar haliyle bu çalışmamı duraklattı. ama artık sonu çok belli olan, mağlup bir savaşın askeri olmaya ne hacet. yaş artık 20, 14 değil ki azizim. platonik hislerin bile bi'ağırlığı olmalı kendi içinde. bi'kere vakit yok artık imkansızın peşinde koşmaya. silme işlemlerine nerde kaldıysak gayet devam ediyoruz.
ama çok güzeldi be.
karşılaşmalar
3 Aralık 2008 Çarşamba
written by oğul. an: 01:01
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 reaksiyon:
happy as a ghost olma durumudur bu.
beni korkutuyosun bazen gerçekten..
sana baktığım zamanla aynaya baktığım zaman arasında hiçbi fark yok..
:)
Yorum Gönder